Kastamonu Lahikası düsturları–49 Kemiyete ehemmiyet vermemek

Kemiyet “miktar, sayı, nicelik”; keyfiyet ise, “kalite, vasıf, nitelik” mânâlarına geliyor. Kemiyet, kesret âlemine ait bir ölçü iken keyfiyet ise hakikate, mânâ âlemlerine, vahdete bakıyor. Kemiyet kelimesi kendi içinde azlık ve çokluk bildirmemesine rağmen genel olarak ‘çokluk’ anlamında kullanılır.

Keyfiyetin kemiyetten daha ehemmiyetli olduğuna dair âyetlerin yanı sıra Peygamberler tarihinde ve Peygamber vârislerinin hayatlarında pek çok hâdiseler vardır. Nice kahramanlar pek az bir maddi güç ile muzaffer olmuşlardır.

Bakara Suresinin 249. âyetinde Talut’un kıssası üzerinden keyfiyet ve kemiyet hakkında böyle ders verilir:

“Tâlût, ordu ile hareket edince, ‘Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.’ dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) ‘Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”

Mal ve mülkün, soyun çokluğu ile övünmek ve bu çokluk yarışının her şeyi geride bırakması, âdeta insanın insaniyetini yutması Tekasür Suresi’nin konusudur. Öyle ki kendi soylarının çokluğunu isbat etmek için kabirlerdeki ölülerini saymaya varıncaya kadar ileri gitmişlerdir.

Risale-i Nur Külliyatında keyfiyetin kemiyetten daha mühim olduğuna dair parçalar:

“Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-i imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan! Bil ki, kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil. Çünkü, insan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder. İnsan, bazı frenkler ve frenkmeşrepler gibi ihtirâsât-ı hayvâniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvâniyet mertebesini alır. Sen görüyorsun ki, hayvânâtın kemiyet ve adet itibarıyla hadsiz bir çokluğu varken, ona nisbeten insan gayet az iken, umum envâ-ı hayvânat üstünde sultan ve halife ve hâkim olmuştur.”[i]

“Cenâb-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etbâ' ile ve fazla muvaffakiyetle değildir. Çünkü onlar, vazife-i İlâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki bazan verilir. Evet, bazan birtek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü bazan bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı İlâhîye medar olur.”[ii]

“Cenâb-ı Hak, âhirette muhasebe-i a'mâl düsturuyla, adalet-i Rabbâniyesini, hasenat ve seyyiâtın muvazenesiyle gösteriyor. Yani, hasenat râcih ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat râcih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, birtek hasene bin seyyiâta tereccuh eder, affettirir.”[iii]

Bediüzzaman, kendisine yardım etmek isteyen kuvvetlere ve kendisine atfedilen makamlara neden ehemmiyet vermediği sualine verdiği cevapta bunları ifade eder:

“Hakikat-i ihlâs, benim için şan ve şerefe ve maddî ve mânevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men ediyor. Hizmet-i Nuriyeye, gerçi büyük zarar olur; fakat, kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.”[iv]

Şeytanın yaratılması ve ehl-i imana musallat olması ve çok insanların cehenneme girmelerine sebeb olmasına Allah’ın Rahman, Rahîm ve Cemîl isimleri nasıl ve ne surette müsaade eder mealindeki bir sualin cevabı:

“Çendan, şeytan yüzünden ekser insanlar dalâlete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar; kemiyete az bakar veya bakmaz. Nasıl ki, bin ve on çekirdeği bulunan bir zat, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse, ondan on tanesi ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette, bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. Öyle de, nefis ve şeytanlara karşı mücahede ile, yıldızlar gibi nev-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil yüzünden o nev'e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette, haşarat nev'inden sayılacak derecede süflî ehl-i dalâletin küfre girmesiyle insan nev'ine vereceği zararı hiçe indirip göze göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet-i İlâhiye, şeytanın vücuduna müsaade edip tasallutlarına meydan vermiş.”[v]

Bi’set-i Enbiya için de aynı hakikat caridir:

“İşte, nev-i beşer, bi'set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüz binlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde, kemiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvânât-ı muzırra nev'inden olan küffârı ve münafıkları kaybetti.”[vi]

Bediüzzaman Said Nursî, iman hizmeti hususunda kemiyetin keyfiyete rüçhaniyetini kendi hayatında böyle müşahede ediyor:

“Çünkü, yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada, yedi sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve İstanbul’da, burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garip, yarım ümmî, insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında, yedi sekiz sene sizinle ettiğim hizmet, yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakiyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldiğine kat’iyen şüphem kalmadı.”[vii]

Cemaatler ekseriyetle sayıca fazla mensubları olmasını arzu ederler. Halbuki cemaatle tam imtizac edemeyen fertlerin katılması cemaate kuvvet vermek şöyle dursun onu zayıflatır. Bu mana Risale-i Nur Külliyatında böyle ifade edilmiştir: “Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür.” Bu cümlenin hâşiyesi: “Hesapta malûmdur ki, darb ve cem ziyadeleştirir. Dört kere dört, on altı olur. Fakat kesirlerde, darb ve cem, bilâkis küçültür. Sülüsü sülüs ile darb etmek, tüsu' olur, yani dokuzda bir olur. Aynen onun gibi, insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa, ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.”[viii]

Fazla amele muvaffak olmak her Mü’minin arzu ettiği bir şeydir lâkin mühim olan amelin keyfiyetidir: “Yani, medar-ı necat ve halâs, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır. İhlâsı kazandıran, harekâtındaki sebebi sırf bir emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı İlâhî olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlâhiyeye karışmamalı.”[ix]

Yüksek bir keyfiyetle ve hakkaniyetli meşveret için istikametle bir araya gelen az kişinin ciddi muvaffakiyetler kazandığına\kazanacağına dair bir parça:

“Haklı şûrâ ihlâs ve tesanüdü netice verdiğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlâs ve tesanüd-ü hakiki ile, üç adam, yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlâs ve tesanüd ve meşveretin sırrıyla, bin adam kadar iş gördüklerini, çok vukuat-ı tarihiye bize haber veriyor.”[x]

Keyfiyet kemiyete göre elbette daha mühimdir. Fakat bu, kemiyetin hiçbir kıymeti olmadığı anlamına da gelmemektedir. Yerine göre sayı çokluğu da önem arz edebilir ama bu çoklukla beraber kalite yoksa muvaffak olmak zordur.

[i] Lem’alar s.211

[ii] Lem’alar s.257

[iii] Mektubat s.630

[iv] Emirdağ Lahikası 1, s.107-108

[v] Lem’alar s.134

[vi] Mektubat s.74

[vii] Lem’alar s.270

[viii] Mektubat s.672

[ix] Lem’alar s.230

[x] İlk Dönem Eserleri s.561 (Hutbe-i Şâmiye)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.