Hz. Hatice, Cennetevine Giriyor

İsimler aynasında Hatice: Esma-i Hatice

Yeni bebek ailenin ilk çocuğuydu. Kader onu asırlara altın harflerle işlenecek bir güzelliğe hazırlıyordu. Kaderde Âlemlerin Efendisi’ne, son peygambere eş olmak vardı. Fakat henüz o dünyaya teşrif etmemiş; yeni bebek ondan önce dünyaya merhaba demişti. Üstelik anne rahmine ancak yedi ay sabredebilmişti.

Varaka, peygamberlerin sırlarına erenlerdendi. İhtimal ki bu sırra da ermişti. Minik bebeği kucağına almıştı. Tebessüm ederek, “Bu yavrunun adı Hatice olsun” sözleri dudaklarından dökülüvermişti.

Hatice, erken doğan, ilk uyanan, erken yola çıkan demekti. Harikulade bir yüz güzelliğine sahipti. Bundan dolayı küçük yaşta Ceyyide ünvanını alacaktı.

Soylu bir aileden geliyordu. Bundan dolayı kendisine bir de Seyyide ünvanı verilmişti. Gün gelecek âlemlerin seyyidi ve efendisi Hz. Mustafa’ya eş olacaktı.

Minik Hatice kısa süre içinde dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı. Başka çocuklara hiç benzemiyordu. Hz. Meryem’i hatırlatan halleriyle etrafındakileri cezbediyordu. Gelecek adına güzellikler vaad ediyordu. Çağının en gözde insanlarından biri olacak görüntüsü veriyordu. Ailesi onun bu hallerini kısa zamanda fark etmiş; onu bilge insan Varaka’nın eğitmesine karar vermişti.

O günden sonra minik Hatice anne ve babasından başka bir de peygamberlerin dillerinden ve hallerinden anlayan Varaka’nın terbiyesiyle yetişecekti. Varaka da daha doğumundan itibaren ondaki derinliği, nezahati, nezafeti, zarafeti ve iffeti fark etmişti. Varaka, kirli bir çağdan geçildiğini, bundan dolayı çağı kirlerinden arındıracak son peygamberin vaktinin geldiğini hissediyordu. İhtimal ki minik Hatice o peygambere eş olacak; kutsi vazifede ona eşlik edecekti. Zaten Hatice’nin halleri “Ben son peygambere eş olacağım.” der gibiydi. O halde böyle kirli bir toplumda Hatice bir peygambere layık şekilde temiz yetiştirilmeli; boş ve batıl inançların kalbine girmesine müsaade edilmemeli; hak din anlayışı üzerine büyütülmeli; haramlardan uzak tutulmalı; iffetli yaşamalı; kendisine daha sonra verilecek Tahire (temiz kadın) unvanını sonuna kadar hak etmeliydi.

Varaka büyük bir âlimdi. Bildiklerini en ince ayrıntısına kadar Hatice’ye anlatmış; kalem kalem onu işlemişti. Nitekim Hatice bir zaman sonra dolmuş, taşmış; Âlime ünvanıyla anılır olmuştu. O günlerde öğrendikleri hayatı boyunca ona rehberlik edecek, âlimlerin ve Âlemlerin Efendisi’ne (sav) yoldaşlık edecekti.

O böylesi mutlu ve huzurlu bir ortamda nezih şekilde yetişmiş; yıllar içinde kendine yeni unvanlar eklemişti. Bir zaman sonra tüccar babasından kalan mirası yönettiği için “Tacire” (tüccar kadın), birinci ve ikinci evliğinden olan iki çocuğunun ismi Hind olduğu için bu isme nispetle “Ümmü'l-Hind” ile künyelendirilecekti.

Her şeyden önemlisi en güzel unvanı son peygamberle evlenerek elde edecek; O’nun ilk eşi ve en uzun süreli evliliği nedeniyle “Kübra”, O’na tereddütsüz iman etmesi ve sadakatle hizmeti nedeniyle “Sıddika”, peygamberimizden olan ilk çocuğu Kasım'a nisbetle “Ümmü'l-Kasım”, Zehra’nın annesi olmasına nisbetle “Ümmü’l-Zehra”, Allah’ın rızasını kazandığına atıfla “Merziye”, akıllı kişiliğiyle “Zekiye”, kadınların en hayırlısı anlamında “Hayrunnisa” ve müminlerin annesi olması sıfatıyla “Ümmü’l-Müminin” künyeleriyle şereflenecekti.

Oyun bahçesi Kâbe

Kâbe, İbrahim peygamber, eşi Hacer ve oğulları İsmail tarafından inşa edilmişti. Hatice’nin evleri Kâbe’ye çok yakındı. Bu eve Kâbe’nin sütkardeşi derlerdi. Bundan dolayı oynamak için sık sık Kâbe’ye giderdi. Çocukluğunun en güzel günleri burada geçmişti. Fakat Kâbe İbrahim peygamber dönemindeki görüntüsünden çok uzaktı. Yüzlerce putla doluydu. O, çocukça oyunlar oynarken insanların putlara tapınmalarını şaşkınlık ve üzüntüyle izlerdi.

Yine de putların ve puta tapanların çok çok ötesinde Kâbe’nin bambaşka bir havası vardı. Putların arasında geçen çocukluğuna rağmen o hiçbir zaman putlara meyletmemiş; Varaka vesilesiyle İbrahim peygamberin dini üzere yaşamıştı.

Kâbe duvarında, bir gün son peygamberin geleceği ve insanlığa sonsuz mutluluğu sağlayacağı yazılıydı. Kâbe’de dolaşırken o günün bir an önce gelmesini daha çok isterdi.

Genç kızlık ve sonraki dönemlerinde de Kâbe sık sık uğradığı yerlerden olacaktı. Ama Kâbe asıl anlamını kırk yıl sonra bulacak; Hz. İbrahim soyundan gelen son peygamber Hz. Mustafa ile yolları birleştikten sonra sık sık ibadet etmek, ruhlarını arındırmak için Kâbe’ye geleceklerdi. Nihayet 65 yaşında vefat ettiğinde mübarek bedeni Kâbe’ye yakın bir yere emanet edilecekti.

Hatice dünya evine giriyor

Hatice’nin yaşadığı dönemde genelde kadınlar soy, güzellik ve zenginlik gibi gerekçelerle erkeklerin ilgisini çekiyordu. Zinanın kol gezdiği şehirde çok eşlilik yaygındı. Bundan dolayı kadınlar arasında gâh gizli gâh açıktan bir rekâbet vardı. Bu rekâbet onların iffet ve izzet duygularını zedeliyordu. Kendilerini beğendirebilmek için elinden geleni arkalarına koymuyorlardı. Kılık kıyafete, süs ve takılara aşırı önem veriyorlar; bunlarla öne çıkmaya, kendilerini olduklarından daha değerli göstermeye çalışıyorlardı.

Fakat Hatice sanki böyle bir çağda yaşamıyormuşcasına kendine farklı bir dünya kurmuştu. Kendini erkeklerin ilgisinden uzak tutmaya çalışıyordu. Hatice bir denizdi; o denize dalınca güzelliğini ele veriyordu. Kıyısına yaklaşan cezbesinden kurtulamıyordu. Gözleri bir girdaptı. Bakanlar kendisini o gözlerden alamıyordu. Sözleri başka âlemlerden geliyor; ilahi nefesler taşıyordu. Dinleyenler o sözlerle bambaşka âlemlere kanat çırpıyor; nefesiyle hayatlarına hayat katıyordu. Fakat o ısrarla kendini saklıyor; bilhassa erkeklerin gözlerinden uzak tutmaya çalışıyordu. Çünkü kem gözlerin kendisine uğramasından korkuyordu.

Onbeş yaşına geldiğinde asaleti, iffeti, sadeliği, nazikliği, nazeninliği, zarafeti, güzelliği, karakteri, ahlâkı, zekâsı, basireti, zemzem duruluğundaki yüzü, kevser tadındaki sözleri, en çok da hanımefendiliğiyle dikkatleri daha da üzerine çekmeye başlamıştı. Doğru sözlü, gerekmedikçe konuşmayan, dedikodudan uzak, kendi iç âleminin derinliklerine dalmış güzide halleriyle artık onu tanıyan her erkeğin ilgisini çekiyor; gönlünü meşgul ediyordu. Böyle bir eşe sahip olan dünyadan daha ne istesindi.

Hatice, erken doğan, demekti. Yedi aylıkken, daha annesine doyamamışken dünyaya ayak basmıştı. Fakat kısa zamanda kemalatın arşına ermişti.

Hatice çağın narin ve bilge çiçeğiydi. Küçüklüğünden beri Varaka’nın kanatları arasında yeşermişti. Eş adayı olarak o düşünülebilirdi. Böyle zorba bir çağda ona en iyi sahip çıkacak kişi Varaka olmalıydı. Ne var ki aradaki yaş farkı ve başkaca nedenlerden dolayı bu evliliğe sıcak bakılmamıştı. Fakat taliplileri arasında birisi vardı ki ona ailesi sıcak bakabilirdi: Ebu Hale…

Ebu Hale şerefli ve zengin bir aileye mensup, asil, erdemli ve saygın bir gençti. Cahiliye Döneminin kötü adetlerinden uzak yaşıyordu. Sözün özü, o günkü şartlarda Hatice’nin pak ve nezih ruhuna en uygun insandı. Ailesi de böyle düşündüğü için onu Ebu Hale ile evlendirmek istemişlerdi. O günün şartlarında bekâr bir hanım dedikoduların, dahası fiziki ve ruhi tacizlerin odağındaydı. Bundan dolayı Hatice kendini korumak adına ister istemez teklifi kabul etmişti. O gün Hatice on beşinde, Ebu Hale yirmi dördündeydi.

Hatice dünyaevine girerken, ona ebedi eşlik edecek Hz. Mustafa anne rahmine düşüyor; kalbini dünyaya açıyor; dünya menziline ‘merhaba’ diyordu.

Hatice ile Ebu Hale arasındaki evlilikten Hind ve Haris isminde iki erkek ve Hale isminde kız evlatları dünyaya gelmişti. İki yıl süren bu birliktelik ticaret için gittiği Şam’da Ebu Hale’nin ani vefatıyla sona ermişti. Yıllar geçse de bu ölümün arkasındaki sis bir türlü aralanamamıştı. Bazıları Hatice ile evlenmek isteyenlerden birinin onu katlettiğini söylüyordu.

Hatice daha on sekizinde iki yetimle başbaşa kalmıştı. Onu teselli eden tek şey Ebu Hale’nin ardında bıraktığı yüklü miktardaki servetti. Çocukları baba yokluğunu çekseler bile maddi zorluk çekmeyecekti.

Hatice üç çocuğuyla hayata tutunmaya çalışıyor; ticaretle meşgul olarak evlatlarının rızkını temin ediyordu. Mekke’de ticaretle uğraşan kadın sayısı az olduğu için zaman zaman zorlanıyordu. Çocukların sorumluluğunu ve dul kadınların kem gözlerin kurbanı olabildiğini düşündüğünde, üstelik üstün kişiliğiyle evlenme arzusundaki her erkeğin ilgisini çektiği için bir an önce evlenmesi gerektiğine ikna oluyordu.

O günlerde Ebu Süfyan evlilik teklifiyle sahneye çıkmıştı. Fakat Hatice’nin cevabı olumsuzdu. Ebu Süfyan çılgına dönmüştü fakat küfretmekten ve hakaret etmekten başka bir şey gelmemişti elinden.

Ardından Velid Muğire kapısını çalmıştı. Tabir yerindeyse malını kapısına yığınak yapmış; dünyayı Hatice’nin ayaklarının altına sermişti. Hatice yine aynı Hatice’ydi; Velid’e de kapıyı göstermişti.

Tekliflerin ardı arkası kesilmiyordu. Bu tür insanların baskısından kurtulma çaresi kalmamıştı. Artık karar vermeli, biriyle evlenmeliydi. Gelen teklifler arasında en uygunu Atik bin Abid’inkiydi. Hatice de teklifi kabul etmiş; ikinci kez dünya evine girmişti. Bu evlilikten de Hint ismini verdikleri bir kızları dünyaya gelmişti. Fakat Atik, peygambere eş olacak fıtratta yaratılan Hatice’ye uyum sağlayamamıştı. Cahiliye dönemindeki birçok olumsuz davranış onda da karşılık bulmuştu. Sevgisiz, sorumsuz, kaba ve sert halleri katlanılacak gibi değildi. Nazik ve nazenin, bir o kadar da sabırlı olan Hatice evliliği sürdürmek için elinden geleni yaptıysa da yeterli olmamıştı. Kısa süren evlilik büyük ruhi darbeler ve yaralarla sona ermişti.

Bir süre sonra Hatice kendisini ve çocuklarını korumak için tekrar evlenmeye karar vererek amcaoğlu Sayfi ile hayatını birleştirmişti. Bundan da Muhammed isimli çocuğu dünyaya gelmişti. Fakat Sayfi de kısa süre sonra vefat edince yine dul kalmıştı.

Hatice bundan sonra uzun süre evlenmeyecek; gün gelecek son peygambere eş olacak; önceki eşlerinden olan evlatları O’nu baba bilecek; İslam’la şereflenecekti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum