Cemaatler siyasi görüşleriyle öne çıkmamalı

Cemaatler siyasi görüşleriyle öne çıkmamalı

“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. Onuncu konuğumuz Harran Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Ölmez…

Röportaj: Nurettin Huyut - RisaleHaber

 

“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. Onuncu konuğumuz Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adem Ölmez…

 

Risale-i Nur’a göre demokratlık nedir?

 

Risale-i Nur, 20 yüzyılın başlarından itibaren yazılmış bir Kur’an tefsiridir. Müellifi Bediüzzaman Said Nursi, 20. Yüzyılın başlarından itibaren İslam dünyasındaki entelektüel tartışmalara katılmış ve orijinal görüşleri ile katkıda bulunmuştur. Risale-i Nur’a göre demokratlık, Risale-i Nur’un sunduğu tarihi perspektif dikkate alınarak tanımlanmalıdır.

 

Bediüzzaman, İslam’ın yönetime dair görüşlerini yaşadığı çağın kavramları ile ifade etmiştir. O doğru bulduğu yönetim yaklaşımlarını İstibdat ve II. Meşrutiyet dönemlerinde Meşrutiyet-i Meşrua ve Ahrar; Cumhuriyet Döneminde ise, Cumhuriyet ve Demokratlık şeklinde tanımlamıştır. O bu kavramları kendi verdiği anlamlar bağlamında ele almıştır. Yoksa bilindiği gibi bu kavramları farklı biçimlerde tanımlamak mümkündür.

 

Öyle ise bu genel yaklaşımın özünde ne olduğunun tespit edilmesi gerekir.

 

Said Nursi siyasete dair genel yaklaşımını Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar uzanan bir tarih üzerinde belirlemiştir. Bunu iki ana çizgiye ayırmak mümkündür:

 

1.Hürriyetçi Çizgi

 

2.Saltanat Çizgisi

 

Bu yoldan hürriyetçi çizgi Hz. Peygamber (SAV) ile başlayan, Dört Halife ile devam eden ve Beşinci Halife Hz. Hasan ile kesintiye uğrayarak kendisini “ısırıcı saltanat”a bırakan çizgidir. Emevilerle birlikte başlayan saltanat Meşrutiyet yıllarına kadar devam etmiştir. Bediüzzaman bu hakikati da Hz. Hasan’ın yarım kalan hilafetini Risale-i Nur’un tamamlayacağı şeklinde tespit etmiştir.

 

Risale-i Nur’a göre Ahrarlık nedir?

 

Bilindiği gibi Ahrar Cemiyeti II. Meşrutiyeti müteakip kurulmuş, Prens Sabahaddin ve arkadaşları tarafından İttihat ve Terakki Cemiyetine karşı desteklenmiştir. Ahrar Cemiyeti, İttihatçıların komiteci, ihtilalci ve halkı dönüştürmeye dair politikalarına karşı daha demokratik politikalar üretmiştir. Sadece İslamcılardan oluşan bir Cemiyet değildir; ancak her kesime hürriyet vadeden bir Cemiyettir. Daha çok İngiliz demokrasisini örnek almıştır.

 

Bediüzzaman’ın bu siyasal partiden bahsetmesi yukarıda ifade ettiğimiz vecih iledir. Yani Bediüzzaman’ın desteklediği siyasal düşünceye yakın politikalar II. Meşrutiyet döneminde Ahrar Cemiyetinde daha çok görülmüştür. Daha sonraki yıllarda Ahrar Cemiyetine atıfta bulunurken de yukarıda bahsettiğimiz hürriyetçi çizgiyi vurgulamıştır.

 

Risale-i Nur’a göre siyaset nedir ve nerede durulmalıdır?

 

Risale-i Nur bir Kur’an tefsiridir. Kur’an siyasete ne ölçüde değer veriyorsa Risale-i Nur’da aynı ölçüde değer verir. Yani Kur’an ve onun tefsiri olan Risale-i Nur’un ana amacı tevhid, nübüvvet, haşir ve ahlak-ibadet gibi temel esaslardır. Bunun yanında hayatın bir parçası olan siyasette ihmal edilmemiş, az da olsa (yüzde 1/10) değer verilmiştir.

 

Siyasette durulması gereken yer, yukarıda ifade ettiğimiz hürriyetçi çizgidir. “Bugün hürriyetçi çizgiyi temsil eden siyasal yapılar hangileridir?” sorusunun cevabını bulmak için de hürriyetçi çizginin özelliklerini bilmek gerekir. Bu çizginin pek çok özelliğinden sadece yedi tanesini burada özetlemek istiyorum. İnsanlar bu temel ilkeleri vicdanlarında tartarak nerede durması gerektiğine karar vermelidir:

 

Millet Hakimiyeti: Bediüzzaman Meşrutiyet yıllarından vefatına kadar yazdığı bütün eserlerinde millet hakimiyetini esas alan bir anlayışı hakim kılmak için çalışmıştır. Hatta “Meşrutiyet hakimiyet-i millettir” diyerek bu kavrama ihtiyatla yaklaşanlara karşı cesurca durmuştur. Hatta cahiliz biz iyi ve kötüyü bilemeyiz diye soranlara, üzümün iyisi ile kötüsünü bilirsiniz diyerek herkesin kendi sorunlarını daha iyi bileceğini vurgulayarak eşit oy hakkına vurguda bulunmuştur. Bugün bu kriterin gerçek karşılığı demokrasidir. Bir siyasal partiden beklenilen en çok demokrat olmasıdır. Siyasal yapılar meşruiyetini halktan almalıdır.

 

Fert mi Devlet mi?: İslam toplumları ataerkil toplum yapıları ile devleti kutsal gören bir gelenekten gelmiştir. Daha doğrusu Hz. Peygamber (SAV), Dört Halife ve Hz. Hasan’ın kısa halifeliğini çıkarırsak İslam toplumlarında kutsal devlet anlayışının egemen olduğunu söyleyebiliriz. İslam toplumları uzun asırlar, devlet baba, kutsal devlet, devlet için her şey feda edilir söylemlerini yaşatmışlardır. Cemaat için fert feda edilir; milletin selameti için cüz’i hukuklara bakılmaz denilmiştir. Halbuki, İslam bir ferdin hakkını cemaate feda etmez. Hak haktır küçüğe büyüğe aza çoğa bakılmaz.

 

BEDİÜZZAMAN, VATAN İÇİN FERT FEDA EDİLİR ANLAYIŞINA KARŞIYDI

 

Bediüzzaman bu konuda yukarıda da belirttiğimiz gibi Hz. Peygamber ve ondan sonraki 5 halifenin tavrına dikkatleri çekmiştir. Vatan, devlet için fert feda edilir anlayışına karşı çıkmıştır. Ona göre kutsal olan insandır. Çünkü Hâlık-ı Kainat dünyada en şerefli varlık olarak insanı yaratmıştır.

 

Dün olduğu gibi bugünün siyasal partilerini de ölçerken bu esası dikkatle incelemeliyiz. Ferdi ve doğuştan getirilen temel ve hak ve hürriyetleri esas alan düşüncelerin desteklenmesi gerektiği açıktır.

 

Dinin Siyasete Alet Edilmesi: Siyaset insanı cezbeden bir alandır. Onun için, vekil olmak için, iktidara gelmek için her şeyin alet edildiği bir vakıadır. Said Nursi bu gerçeği bildiği için dinin siyasete alet edilmemesi gerektiğini savunmuştur. Çünkü din her şeyin üstünde âli bir makamda bulunmalıdır. Alet edilecek kadar süfli bir araç değildir.

 

Dinin siyasete alet edilmesi halinde, çıkabilecek mahzurlardan birisi, umumun mali olan dinin belli kesime hasretmek gibi bir sonucun çıkmasıdır. Bu durum da muhalif siyasi cereyanlardaki insanların dinden soğumasına vesile olur. Ayrıca bir siyasi din adına hareket ediyor gibi bir hava verirse karşı taraftakilerin siyasi partiye karşı olmanın dine karşı olmak gibi bir tavır içine girmelerine neden olabilir.

 

Dinin siyasete alet edilmesine şiddetle karşı çıkan Nursi, siyasetin dine alet edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü siyaset hizmet alanıdır. Dine ve hizmet etmek her kişinin ve kurumun olduğu gibi siyasetin de görevidir.

 

Burada önemli olan, siyasal partilerin iktidar amacı için dini motif ve ritüelleri kullanması ve ya kullanmaması meselesidir. Gerçekten dine hizmet etmeyi amaç edinmiş ve Müslümanların dinlerini yaşamaları önündeki engelleri kaldırmayı hedeflemişse bu durum takdirle karşılanır. Ama karşı olunması gereken şey oy almak için bazı dini motiflerin kullanılmasıdır.

 

Ehliyet Dikkate Alınmalıdır: Bediüzzaman’ın yöneticiden aradığı unsurlardan birisi de ehliyettir. Yönetime talip olan kişi/kişilerin toplumu yönetme becerisini sahip olması gerekir.

 

Şeair-i İslamiyeye Sahip Çıkmak: Siyasal partilerin şeair-i islamiyeye sahip çıkmaları gerekmektedir. Bilindiği gibi şeair-i islamiye ezan, namaz, başörtüsü ve diğer İslami sembollerdir. Adnan Menderes’in başbakanlığında Demokrat Parti iktidarının ilk aylarında yaptığı ilk icraatlarından birisi, de ezan-ı muhammediyi aslî halinde okunmasına imkan sağlanmasıdır. Bediüzzaman da Menderes’i bu özelliğinden dolayı takdir etmiş ve desteklemiştir.

 

Tabi ki Adnan Menderes daha önce belirttiğimiz diğer maddeler açısından da desteklenmeye değer bulunmuştur.

 

Bediüzzaman siyasal iktidarın şeaire sahip çıkmasını överken, ezan-ı muhammedinin aslına çevrilmesi, Risale-i Nurları neşretmesi ifade edilirken üçüncü bir unsur olarak ta Ayasofya Camisinin camiye tahvilini istemiştir.

 

Bugün desteklenmesi gereken siyasal partinin İslami semboller dediğimiz şeaire sahip çıkması gerekmektedir. Bunların içinde adeta turnusol vazifesi gören şeair bilindiği gibi başörtüsüdür. Siyasetçilerin başörtüsü konusundaki görüşleri bu ilke açısından değerlendirmemize imkan sağlayacaktır.

 

BEDİÜZZAMAN: IRKÇILIĞI KULLANAN PARTİLERİ DESTEKLEMEYİN

 

Irkçılıktan Uzak Durmak: Siyaset insana hizmeti esas almalıdır. İnsanın doğuştan getirdiği özelliklerinden herhangi birisi siyaset konusu yapılmamalıdır. İnsanların etnik kökenlerinden dolayı üstün veya alçak sayıldığı bir siyasi teorinin insanlığa sunacağı bir hizmeti de yoktur.

 

Bediüzzaman ırkçılığı Frenk illeti olarak tanımlayarak, ırkçılığı esas alanların insanlar arasına fitne sokarak parçalayacağı ve alemi İslam’ı da paramparça edeceğini belirtmiştir.

 

Bediüzzaman, hangi ırkı esas alırsa alsın ırkçılığı esas alan partilerin ayrımcılığa neden olacağından dolayı desteklenmemesi gerektiğini belirtmiştir.

 

Dünya Barışı Esas Alınmalıdır: Bediüzzaman, gerek içeride gerekse dışarıda barış ve kardeşliği tesis eden bir manifesto ortaya atmıştır. Ehli iman ile birlik ruhunun geliştirilmesinin bu zamanda farz bir vazife olarak gördüğü gibi, Müslüman olmayanlarla da bazı ortak paydalar çerçevesinde barış içinde yaşanması gerektiğini vurgulamıştır. Onun hedefi sulh-i umumidir. Türkiye’de yönetime tabi olanların da İslam kardeşliğine ve dünya barışına hizmet eden politikalar üretmeleri gerekmektedir.

 

Risale-i Nur’a göre cemaat siyaset mesafesi nasıl olmalıdır?

 

Bediüzzaman İslami hizmete talip olanların siyasete daha üstten bakarak hepsinin hatalarını düzeltmeleri için tavsiyelerde bulunmaları gerektiğini belirtmiştir. Kendi döneminde Adnan Menderes’i tebrik ettiği gibi Cumhuriyet Halk Partisini de ikaz etmekten çekinmemiştir. Halk Partisine geçmişte yapılan hataları terk etmesi yönünde ikazlarda bulunmuştur. Öyle ise; cemaatler elbette bir siyasi partiyi destekleyecekler ve demokratik haklarını kullanacaklardır; ancak bu siyasi görüşleri ile ön plana geçerek, muhalif siyasi cereyanların düşmanıymış gibi bir hava ortaya çıkarmamalıdırlar.

 

Risale-i Nur’da Hac bahsinde geçen “siyaset-i âliye-i İslamiye” ışığında nur talebelerinin siyasete bakışı hangi çerçevede olmalıdır.

 

Bediüzzaman, hac bahsinde ifade ettiği “siyaset-i âliye-i İslamiye” kavramı ile Müslümanlar arasında kardeşlik, barış, ekonomik işbirliği ve alem-i İslam’a baskı yapan güçlere karşı ortak tavır alınması konularında istişare mekanizmalarını canlı tutmaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yüksek siyasetle alem-i İslam’ın sömürgeciliğin, geri kalmışlığın ve sun’i düşmanlıkların etkisinden kurtarılması gerektiğini söylemektedir. Türkiye’deki siyasetçiler de alem-i İslam’a sırt dönerek onların desteklerinden mahrum kalmamalı, bilakis onlarla işbirliği yollarını araştırması gerektiğini vurgulamaktadır.