Klasik Tefsirler ve Risale-i Nur’da Tefsir Anlayışı: Şura Suresi 28. Ayet Örneği

Bediüzzaman, Risale-i Nur Külliyatında teşrii ayetler olan Kur’an ayetlerinin zaviyesinden tekvini ayetler olan kainat kitabını mütealaa etmiştir. Bu mütealalarından biri olarak “Kâinattan hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatı“ olarak bize ders verdiği Yedinci Şua’dır. Bu risalede lafzen geçen ayetlerden biri de Şura Suresi 28. ayettir. Bediüzzaman ayetin manevi tefsirini ve esasat-ı imaniyeye dair müşehadelerini Yedinci Şua‘da yazmıştır.Risale-i Nur’un tefsir tarzını görmek için Bediüzzaman’ın çağdaşı bir İslam Kahramanı olan Seyit Kutup ile yakın zamanda vefat etmiş âlim Vehbe Zuhayli’nin ilgili ayetin tefsirlerini Bediüzzaman’ın tefsiriyle karşılaştırmak istedik.Bu kıyasın Risale-i Nur’un tarzını anlamak için yeterli olacağı kanaatindeyiz.

Şûrâ Sûresi, 28. ayet meali:

“O, insanların umutlarını kesmelerinin ardından yağmuru indiren, rahmetini yayandır. O, Veliy’dir, Hamîd’dir.”

Seyit Kutup / Fizilal’il Kur’an Tefsiri:

“Burada yağmuru ifade etmek için Kur’an ayetinde seçilen “Ğays” kelimesi, etrafa yardım, kurtarma ve dara düşenin, sıkıntıda olanın yardımına koşma havası yayıyor. Nitekim yağmurun etkisi anlatılırken de aynı durum söz konusudur… “Rahmetini yayar.” Bu da tazelik, ümit ve sevinç havasını yayıyor. Bu durum bizzat yeryüzünde bitkilerin açılıp serpilmeleri ile meyvelerin tomurcuklanması ile yaşanmaktadır. Kuraklıktan sonra yağan yağmurun sahnesi gibi hiç bir sahne duygu ve sinirleri yatıştırmaz. Kalp ve vicdanı yumuşatıp rahatlatmaz. Hiçbir sahne, yağmurun yağması ile birlikte her türlü bitkiyi yeşerten, öldükten sonra yemyeşil bir renge bürünen toprağın manzarası gibi kalbin sıkıntılarını dağıtamaz, insan ruhuna huzur veremez.”

-Seyit Kutup, ayet metninde geçen “ğays” ve “yenşuru rahmeteh(u)” rahmetini yayar ifadelerini merkeze alarak ayeti tefsir ederken hadisatı ve insana bakan sonuçlarını bir bütün olarak işlemiştir.

Vehbe Zuhayli / Tefsir’ül Münir ve Tefsir’ül Veciz Tefsiri:

"O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır." ayetinde âmm'ın hassa atfı vardır. Yağmur has, (özel) rahmet âmm'dır (geneldir).”

"O, insanlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirendir." kıtlıktan kurtaran yağmuru indiren O'dur. "Rahmetini her tarafa yayandır." Ova, dağ, nebatat, insan ve diğer canlılara rahmetini umumi olarak gönderen Allah'tır. "O, hakiki dosttur." kullarına ihsan ve lütufta bulunmayı üzerine almış gerçek bir dosttur.”

"Özellikleri ile övülmeye lâyık olandır." nimetlerine karşılık hamde lâyık olan sadece O'dur.”

-Vehbe Zuhayli ayeti dilbilgisi kaidelerine göre kısaca analiz etmenin yanı sıra bazı açıklamalar yapmıştır.

Bediüzzaman / Risale-i Nur- Yedinci Şua:

“Yağmurun taneleri sayısınca menfaatler ve katreleri adedince Rahmânî cilveler ve reşhaları miktarınca hikmetler içinde bulunuyor. Hem o şirin ve lâtif ve mübarek katreler o kadar muntazam ve güzel halk ediliyor ki, hususan yaz mevsiminde gelen dolu o kadar mizan ve intizamla gönderiliyor ve iniyor ki, fırtınalarla çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar, onların muvazene ve intizamlarını bozmuyor; katreleri birbirine çarpıp, birleştirip zararlı kütleler yapmıyor.

Ve bunlar gibi çok hakîmâne işlerde ve bilhassa zîhayatta çalıştırılan basit ve câmid ve şuursuz müvellidülmâ ve müvellidülhumuza (hidrojen-oksijen) gibi iki basit maddeden terekküp eden bu su, yüz binlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif hizmetlerde ve san'atlarda istihdam ediliyor.

Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur, ancak bir Rahmân-ı Rahîmin hazine-i gaybiye-i rahmetinde yapılıyor ve nüzulüyle “O, insanların umutlarını kesmelerinin ardından yağmuru indiren, rahmetini yayandır. O, Veliy’dir, Hamîd’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42:28.) âyetini maddeten tefsir ediyor.”

Bediüzzaman, ayeti tefsir ederken esasat-ı imaniyeyi akıllara ve kalplere nakşeder. Bunu, ayette yağmur olarak meallendirilen [ğayse: etrafa yardım ve dara düşenin, sıkıntıda olanın yardımına koşma] ve rahmetini yayması anlamına gelen [yenşuru rahmeteh(u)] kelimelerinin anlam derinliğini hadisatta mütalaa ederek yapar.

Evvela : Aşağıdaki iki cümle ile Allah’ın, Rahman ve Hakîm isimlerinin fiili tecellilerini okumuş ve bize şu dersi vermiştir:Kâinatın, küllî ve cüz’î ihtiva ettiği bütün eczasını istilâ eden bir hikmet-i amme görünür. Ve bu hikmet-i amme, kasd, şuur, irade, ihtiyâr sıfatlarını tazammun ediyor. Bu sıfatlar, bir Hakîm-i Mutlak’ın vücub-u vücuduna delâlet eder.”

“Yağmurun taneleri sayısınca menfaatler ve katreleri adedince Rahmânî cilveler ve reşhaları miktarınca hikmetler içinde bulunuyor.”Hem o şirin ve lâtif ve mübarek katreler o kadar muntazam ve güzel halk ediliyor ki, hususan yaz mevsiminde gelen dolu o kadar mizan ve intizamla gönderiliyor ve iniyor ki, fırtınalarla çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar, onların muvazene ve intizamlarını bozmuyor; katreleri birbirine çarpıp, birleştirip zararlı kütleler yapmıyor.”

Saniyen : Allah’ın, Âlim ve Sani-i Hakîm tecellilerini paragrafın devamı olan aşağıdaki cümle ile müşahade etmiş ve şu hakikati ders vermiştir: “Kâinat sahifesinde bir inayet-i tamme parlıyor. Bu inayet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla, bir Hâlık-ı Kerîm’in vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü in’am ve ihsan, mün’im ve muhsinsiz olamaz.”

“Ve bunlar gibi çok hakîmâne işlerde ve bilhassa zîhayatta çalıştırılan basit ve câmid ve şuursuz müvellidülmâ ve müvellidülhumuza (hidrojen-oksijen) gibi iki basit maddeden terekküp eden bu su, yüz binlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif hizmetlerde ve san'atlarda istihdam ediliyor.”

Salisen : Paragrafın son cümlesi ile de Allah’ın, Rahmân-ı Rahîm (kesintisiz bir rahmete sahip oluşunun) tecellisini müşahede edip aktarmıştır.

“Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur, ancak bir Rahmân-ı Rahîmin hazine-i gaybiye-i rahmetinde yapılıyor ve nüzulüyle “O, insanların umutlarını kesmelerinin ardından yağmuru indiren, rahmetini yayandır. O, Veliy’dir, Hamîd’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42:28.) âyetini maddeten tefsir ediyor.”

Sadisen : Ayet Veli ve Hamîd isimleri ile bitmiştir. Bediüzzaman, ayet sonlarında yer alan bu kısa ve özlü cümlelere “fezleke” olarak bakar ve ayette sözü edilen konunun bu kısımda özetlenmiş olduğunu ifade eder. Edebî bir üslup ve güzel bir ifade tarzıyla Esmâ-i Hüsnâ’yı gösteren bu fezlekeler, aynı zamanda Kur’an’ın i’câz özelliklerini gösteren numuneler hükmündedir. Nitekim Bediüzzamanın tefsiri olan paragrafın bütününe baktığımızda mahlûkatın tüm ihtiyaçlarını karşılayan "Veli" Zat’ın hikmetli işleri anlatılmaktadır. Dikkatle bakıldığında Allah’ın insanla ilgili isimlerinden olan velî, esmâ-i hüsnâdan anlam yakınlığı içinde olduğu hafîz, hasîb, nasîr, rahmân, rezzâk, vedûd ve vekîl isimlerinin de tecellileri Bediüzzaman’ın tefsirinde kevni ayetlerin müşahedelerinde okunmaktadır.

Bediüzzaman bu müşahadeleri ile bunca lütuf ve ihsanda bulunan ‘Zat’ın’ bütün varlığın dili ile hamd ü senâya layık yegâne “Hamîd” olduğunu okuyucuya zımnen hissettirir.

Burada şu akla gelebilir: Bediüzzaman kâinat kitabını neden daima Esma ve Sıfat-ı İlahiye zaviyesinden mütalaa etmektedir?

Risale-i Nur Külliyatında varlığa, Allah canibinden bakılarak her şeyin aslında bir esma-ı hüsna tecellisi olduğunu söyler. Bütün masnuat ve mahlûkat üzerinde görünen hüsün, cemal, güzellik, sanat, hikmet ve gayeler erkân-ı imaniyenin ve Esasat-ı İslâmiyenin izah ve ispatında, çok kuvvetli delil ve burhanlar olarak kullanılmıştır. Bunun sebebi ise; kâinatın, bütün ilâhî isim ve sıfatların “fiilî”, Kur’ân-ı Kerîm’in ise “kelâmî” bir tezâhürü olmasıdır.

Velhasıl, Bediüzzaman, ayeti tefsir ederken hem vücûb-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs'at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi hârika bir îcaz içinde fevkalâde bir kat'iyet ve hâlisiyet ve yakîniyet ile ispat edip Kur'an'ın hidayet mesajını asrın idrakine sunmuştur.

Latif bir tevafuk:

Şura Suresi (7x6:) 42. Sure, (7x4:) 28. ayetin tefsiri 7. Şua olan Ayetü’l Kübra risalesinde bir paragraf halinde geçmektedir. O halde ayetin fezlekeleri olan “veliyyü’l-hamîd” isimleri ile yapılan Cevşen’ül Kebir’in (7x11) 77. Babının 7. ukdesi ile münacat ederek bu bahsi bitirelim:

77/7 -Yâ Men hüve’l-veliyyü’l-hamîd (Ey en fazla övgüye layık olan dost) bize Rahmetin ile muamele et. Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum