Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler idiyse!

Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler idiyse!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Suresi 100-103. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

100 . De ki: “Pis olan şey ile temiz (haram ve helâl) bir olmaz; pis olan şey(ler)in çokluğu hoşun(uz)a gitse de (bu böyledir)!” Öyle ise ey akıl sâhibleri! Allah’dan sakının, tâ ki kurtuluşa eresiniz!

101 . Ey îmân edenler! Size açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeylerden sormayın! Buna rağmen Kur’ân indirilirken (peygamber aranızda olduğu zaman) onları sorarsanız, size (hükmü) açıklanır. Allah onları (geçmişteki sorularınızı) affetti. Çünki Allah, Gafûr (çok mağfiret eden)dir, Halîm (cezâlandırmakta hiç acele etmeyen)dir. (1)

102 . Doğrusu sizden önce bir kavim onları sormuştu (da), sonra (kendilerine verilen hükümleri kabûl etmeyip) o yüzden kâfir kimseler olmuşlardı.

103 . Allah, ne bahîre, ne sâibe, ne vasîle, ne de hâm’dan hiçbirini (meşrû‘) kılmamıştır; (2) fakat inkâr edenler Allah’a karşı yalan uyduruyorlar! Çünki onların çoğu akıl erdiremezler.

104 . Hem onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’ân’a) ve peygambere (sünnetine) gelin!” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyler bize yeter!” dediler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu (da) bulamayan kimseler idiyse! (Yine de onlara mı tâbi‘ olacaklar?) (3)

1- Haccın farz olduğuna dâir âyet indirilince, Sürâka bin Mâlik (ra): “Yâ Resûlallah! Her sene mi haccetmek gerektir?” diye sordu. Resûl-i Ekrem (ASM) buna cevab vermedi. O zât bu suâli üç kere tekrâr edince, Peygamberimiz (ASM): “Eğer evet deseydim, her sene haccetmek size farz olurdu. Buna ise gücünüz yetmeyecekti. Fakat ömrünüzde bir keredir. Ben sizi hâlinize bıraktıkça, siz de beni kendi hâlime bırakın!” buyurdu. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur. (Beyzâvî, c. 1, 285)

2- Tâbiînden Saîd ibn-i Müseyyeb (ra) der ki: “Bahîre, câhiliyet devri Arablarınca sütü putlara bağışlanan ve hiçbir kimse tarafından sağılmayan deveye denirdi. Sâibe, yükyükletilmeyip sırf ilâhları için salıverilen deveye denirdi. Vasîle, ilk üç doğumdan birinci ve üçüncüsü dişi olup, bu ikisi arasında erkek olarak doğan devedir. Bu da putlar için salıverilir ve hiçbir şekilde istifâde edilmezdi. Hâm ise, kendi dölünden on batın yavruya ulaşılan erkek devedir ki sâdece putlara adak olarak tahsîs edilir ve yükte kullanılmazdı.” (Kurtubî, c. 3/6, 335)

3- “Biz Kur’ân şâkirdleri (talebeleri) olan Müslümanlar, bürhâna (delîle) tâbi‘ oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakāik-ı îmâniyeye (îman hakîkatlerine) giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları (ferdleri) gibi, ruhbanları (hristiyan din adamlarını) taklîd için bürhânı bırakmıyoruz.” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 404)