Şimdi Yaşamıyorsun

Şimdi Yaşamıyorsun

Taha Çağlaroğlu'nun yazısı...

Her şey yitip gitmişti orada, kahvehanelerin dumanlı, bol kahkahalı, kalın esprili havasında; evlerden kahvehanelere taşmamıştı sadece, yollara, işyerlerine, iş ve iletişim ilişkilerine, ak ve karanın karıştığı derin sulara, güzel gözlü çocuklara yöneltilen seslere de taşmıştı.
Yorgun evlerin bakımsız hüzünlerinde kaybolan o şeyin adı neydi? O günü öteki günlerden ayıracak bir ışık, bir ruzigâr bulamamanın verdiği bunaltı, şimdi de sanki o günü kuşatıyordu boydan boya; çünkü onun adı estetikti. Biz onu şiirlerde ve öykülerde tanıyorduk; ama yaşamın içinde ne ölçüde duyumsadığımızı fark etmiş miydik, güzel giysilerimiz, son model arabalarımız içinde bir güzerân yaşarken?
Rahat uykular, sınırsız eller, yoksulluk bilmez güzergâhlar içinde, bitip tükenmek bilmeyen sohbetlerimiz devam ederken uzak köşelerinde şehirlerin ve köylerin ve kasabaların duymak istemediğimiz, duymadığımız, duyduğumuzda içimizi tırpanlayacağını bildiğimiz o konuşmalar, uğultuya dönüşen o konuşmalar...
...Bir kez olsun çiçekten söz etmedin. Bir saksıyla dönmedin eve bir akşam üzeri. Gül desenli bir pakette bir kitap getirmedin. Okuduğun kitapların parıltısını sözlerinde göstermedin. Ne bir ‘deniz feneri’ taşıdın bana ve çocuklarına, ne bir ‘huzur.’ Sen boyuna ‘saatleri ayarlama enstitüsü’nün toplantılarına katılıyor, ‘yaz ortasında ölüm’ü yaşıyordun. ‘Sancho’nun sabah yürüyüşü’ senin yürüyüşlerine bir zarafet katmıyordu. Uçurumlarda ‘korkuyu beklerken’ ben de seni bekliyordum uçurumlarda...
...Hayır, hayır, bunlardan bahsetmek istememiştim. Neydi, hangi çocuktu, hangi kadındı, annelerin telefonlarda titreyen seslerinden akan bir şeylerdi, kalbi yavaşlatıyor muydu, hızlandırıyor muydu, okumuş kimselerdi anneler ve babalar, üstelik ‘gömleği yırtık kırmızı gül’ler arasında güzel kitaplar okurlardı da, onlar bu güzel kitapların yaşamlarına nasıl yansıdığına mı dikkat etmezlerdi, çocuklar alıp başını giderdi, bir günlüğün sararmış ve gizli sayfalarında solgun ve terk edilmiş cümleler yer alırdı. İyi okunamıyor bu cümleler, gözlerimizi zorluyor. Nasıldı?..
...Kapılarını kapattın. Üstünü başını kirletme, ayakkabılarına dikkat et. Işıkları söndür. Başka kelime bilmedin. ‘Derslerim çok iyi, bugün yüz aldım!’ dediğimde bir kez olsun gülmedi yüzün. Ne yanağımı okşamayı bildin, ne güzel bir söz söylemeyi. İçten gülüşlerini esirgedin benden. Anneme ikide bir bağırmandan etkilenmediğimi sandın. Güzeleylem nedir, bilmedin. Bilmedin.