Sezaik Karakoç ve Kader Yolu

Sezaik Karakoç ve Kader Yolu

Himmet Uç'un yazısı...


Kader Yolu şiiri büyük romanın bir büyük yolu. Anlatıcı ve romanın baş kahramanı dialogları kadın adlarından seçtiği meşhurlarla yapar. Monna Roza , Şelırazat ve Arkasından Madonna ile koile konuşur, Madonna farklı bir kadındır, farkı farkedilen bir kadındır, karakterdir.  Büyük romanın arayış içindeki yolcusu , Ulysses deki kahraman gibi,  hakikate   veya imge ile örttüğü maksadına giderken tıkanır ve  Kader Yolu’nu yazar.

Kader Yolu
 

Etrafımız uçsuz bucaksız çöller
Yerler demir , gökler bakır Madonna
Nehirler çekilmiş, kurumuş göller
Aramızda deniz vardır Madonna!
Gelir gelmez Venedikten aynalar
Uçtu gökte kara kara kargalar
Ömrü biçti  kılıç gibi levhalar
Bize kalan sade sabır Madonna!
                                                                                               1956/ 71
Bu büyük romanın zamanı çok farklılık gösterir, zaman iki kanatlıdır, bir kolu ezele bir kanadı ebede uzanır. Bu bizim dünya , güneş ve ay üçlüsü ile  oluşturulan fani  zamandan farklı bir zaman anlayışıdır. Sultan Ahmet Çeşmesi şiirinde zaman maziye doğru gider.Görülen  çeşmeden çok tarihtir
                                   

Su yerine süs akıyor                                                           

Deliklerinden

Eğilmiş  ölümsüz ince bilekli

Cariyeler bakıyor

Derinlerden geliyor sesleri
                                  

Sezai Karakoç ,hem  bir anlatıcı hem bir kahraman , hem de kaybedilmiş şeyler arkasından büyük bir hüzün  duyan  bir kahramandır.  Onun kişiliği milletin prototipidir bazan  ve  bu ünvanla  kaybedilen şeylerin arka arkasından trajik hüzünler duyar.  Coğrafi genişliği temin eden  kültürel ve ruhi anlamdaki genişliğin kaybedilişine kültürel  değerlerin geri gelmeyecek şekilde, gidişine Çocukluğumuz  şiirinde yanar yakılır.

Çocukluğumuz
Annemin bana öğrettiği ilk kelime
Allah şahdamarınıdan yakın bana benim içimde
Annem bana gülü şöyle öğretti
Gül, O'nun ,  O sonsuz   iyilik güneşinin teriydi
Annem gizli gizli ağlardı dilinde Yunus
Ağaçlar ağlardı, gök koyulaşırdı , güneş ve ay mahpus
Babamın uzun kış geceleri  hazırladığı cenklerde
Binmiş gelirdi Ali bir kırata
Ali ve At  gelip kurtarırdı bizi darağacından
Asya'da Afrika'da, geçmişte , gelecekte
              Biz o atın tozuna kapanır ağlardık
Güneş kaçardı  , ay düşerdi, yıldızlar büyürdü
Çocuklarla oynarken  paylaşamazdık Ali rolünü
                 Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman
Ali olmaktan bir sedef her çocukta
Babam lambanın ışığında okurdu
Kaleler kuşatırdık, bir mümin ölse  ağlardık
Fetihlerde bayram yapardık
Tam bir sevinçti kaplardı içimizi
Peygamber’in günümüzde küçük sahabileri biz çocuklar.
Bedir'i , Hayber'i , Mekke'yi özlerdik, sabaha kadar uyumazdık
Mekke'nin  derin kuyularından iniltisi gelirdi
                 Kediler mangalın altında uyurdu
                  Biz küllerimiş  ekmekler yerdik  razı
                  İnanmış adamların övüncüyle
                  Sabırla beklerdik geceleri
                  Şimdi hiç birinden eser yok
                  Gitti o geceler o cenk kitapları
                  Dağıldı kalelerin önündeki askerler
                  Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi 1960/98.