Kayıp Kuşağa Serzeniş

Kayıp Kuşağa Serzeniş

Yusuf Tosun'un yazısı...

Hayat, hepimiz için aynı olan ağlayışlarımızı boşluğa bırakarak doğar. Zamanla kendi özel sınırlarımızda ya¬şadığımız tecrübelerdir bizi farklılaştıran. Zihnimiz ve gönlümüz, hayatı anlamlandırmada bir nehir gibi son¬suza akar.
Zorlukları ve kolaylıklarıyla yaşanacak bir hayattır bizi bekleyen. Aslında, bütün insan tiplerinin hayatı or¬tak dinamiklerle doludur, farklı olan sadece renklerdir. Farkında olarak veya olmayarak, bazen iddialı renkleri seçeriz, bazen de soluk, sessiz renkleri... Tatlı anıları ya¬nında acılarla da yoğrulan hayat, yaratıcı olmaya daha elverişlidir şüphesiz.
İdealleri uğruna sessiz çığlıklarını içine gömmesini becerebilen bir kuşak yaşadı 1980’li yıllarda. Düşüne¬bilen, sesli bir geleneğin başlatıcısı oldular adeta. İddialı renklerden yana tercih koymuşlardı. Geleceğe emin adımlarla yürüyorlardı. Karanlığı, aydınlatıcı bakışla¬rıyla görmeye çalışıyorlardı. Güzel bir gelecek sözü vaat ediyorlardı birbirlerine. Güzel düşünüyorlar ve büyük hedeflerle kurguluyorlardı geleceği.
Ancak ne olduysa 1990’lı yılların başında oldu. Ne¬reden geldiği bilinmeyen sessiz bir darbeyle, kanatları kırılmış bir vaziyette bir bir çekilmeye başladılar inle¬rine.
Adeta her tarafa ölü toprağı serpiştirilmişti. Fırtına öncesi sükuneti soluyordu bütün arz. Türkülerini henüz yakmadan kısıklaştı yanık sesleri.
Ve geriye, yeni bir fırtınayla diriltilecek, umutlu ya¬rınlara hoş bir anı bıraktılar sadece.
O hoş bir anıyı bir parça da olsa teneffüs et¬miş, ama şimdilerde hayatın acımasız pençeleri arasında yazgısını yaşayan kayıp bir kuşak olarak, içimiz buruk, boy¬numuz bükük avare avare aşk peşinde avlanmakla sar¬hoşuz. Aynı mevzilerde omuz omuza kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibiydik. Aynı sofralarda bir kuru ek¬meği kırka bölerek yürüdük ince uzun hayat tünelinde. Ama nicedir sessiz, selamsız bir hayata adım atmış bu¬lunmaktayız. Şimdilerde fırtınalı yüreklerden devşirdi¬ğimiz muazzam bir sükunet kaldı avuçları¬mızda...Yaptıklarımız yanında, yapmamız gerekirken ihmal ettiklerimiz de var azık torbamızda...
Böylesi zamanlarda geçmiş bir bir canlanırken hayat penceremizde, tatlı melodiler yükselir nehir yatağımız¬dan, acı gülümsemeler doldurur kulaklarımızı ve bir başka bakar gözlerimiz geçmişten devraldığımız mi¬rasla.
Amacımız, geçmişe nostaljik bir seyahatle anıları¬mızı yad etmek değildir şüphesiz. Orta bir kuşak olarak hüzünlü halimizi tespitle, geleceğe adım atmaya çalış¬maktır çabamız. Rehavete kapılan gönülleri harekete ge¬çirip yürümeli .. hep birlikte daha ilerilere yürümeliyiz.
Duruşumuzu sağlamlaştırıp, yaydan fırlayan ok mi¬sali hedefe saplanmaktır dileğimiz.
Dostluğumuzu yeniden pekiştirmenin ve geliştirme¬nin perdesini aralamak istiyor gönlümüz. Yılların tecrü¬besini yeniden gün yüzüne çıkarıp, ektiğimiz taze umutları yeşertme ümidiyle yaşıyor yüreğimiz.
Çünkü biz inanıyoruz ki; gerçek dostluklar, ebedi mutluluğa giden yolda meleklerin gülümsemesiyle Havz-ı Kevser peydâ eder gönüllerde. Sessiz ve derin¬den yürüyüşümüzü seslendirmenin zamanının çoktan gelip geçtiğini hatırlatmak istiyor derinden gelen bir his.
Dünyanın artık bir köy haline geldiği 21.y.y.ın bu ilk demlerinde yeniden silkinip sağlıklı ve dayanıklı bir zi¬hin inşasıyla, geleceğin dünyasında önemli görevlerin biz genç dostları beklediğini hatırlatmak istiyoruz.
Yeni milat ve milenyumlarda tarihin ibresini değiş¬tirmeye aday yine biz gençleriz şüphesiz.
Duygularımızın genişletilip derinleştirerek, geleceğe daha emin adımlarla, hep birlikte yürüyebilmek ümi¬diyle yaşamak istiyoruz.
Daha neyi bekliyorsunuz? Haydi!..