İstikamet Şehidi

İstikamet Şehidi

Cemil Karakullukçu'nun yazısı...

Kırk yıl görevi boyunca, ellerini kara ve kirli işlere bulaştırmayan istikamet şehidi Binbaşı Âsım Bey, Burdur’da tanımıştı Bediüzzaman’ı. Üstadını daha tanır tanımaz, güzel yazısıyla risale yazmaya başlayarak, davanın içine doludizgin girmişti.
Tam bir asker ve tam bir özgürdü o.
Yalanın en küçüğü bile onun için ölümden beterdi. Hayatını çoktan risalelere adamıştı. 1935’li yıllarda emniyet sıkı önlemler almıştı Bediüzzaman ve talebelerine karşı. Ama baskılar sürse de iman görevi yerine getirilmeliydi; bütün yollar kapansa da çaresi bulunup dersler yapılmalıydı. İşte Âsım Bey de, evinde, bu görev bilinci içinde arkadaşlarıyla risale okudukları bir gece, polis baskını gerçekleşmişti. Misafirlerini kurtardı bir şekilde; ama kendisini emniyete aldılar. Sorgulanması için de Isparta’ya gönderdiler. 
Sorguda iki yolun kavşağındaydı. Ya yalan söyleyecekti ya da doğru. Doğruyu söylemiş olsaydı, canından çok sevdiği Üstadına zarar vermiş olacaktı; buna gönlü asla razı olamazdı. Yalan söylemiş olsa, bu defa dosdoğru bir çizgi üzerinde yürüdüğü kırk yılına zıt bir davranışta bulunacaktı. Bunu da istemiyordu. İkisi de özgür anlayışına ters düşüyordu. İki ihtimalde de nefsinin çıkarı vardı. Nefsin en küçük çıkarı ise, özgürlüğüyle örtüşemezdi. İkisini de yapamazdı. Geriye kalan bir ihtimal vardı: Ölüm.
O ölümü istedi, ölümü hayata tercih etti. Bütün içtenliğiyle yalvardı Allah’ına. İki ihtimalden birini yapıp nefsine bir nefesçik bile aldırmaktansa, “Al benim canımı Allah’ım!” diye yakardı. O denli içtendi ki duası, oracıkta, nefsine bir nefesçik daha tattırmadan son nefesini verdi.
Sorgu hâkimi şaşırdı, oradakiler şaşırdı. Onu sevenler şaşırdı. Sonrakiler de onu “istikamet şehidi” olarak dilden dile dolaştırdılar.  
Bu kutsal davanın ilk zamanlarında verilen ilk şehitti Binbaşı Âsım Bey. Salınan korkudan cenazesine beş-altı kişi katılabildi ancak. Ama onu öte âlemde, başta Peygamber olmak üzere kutsilerden bir kalabalık, melekler karşılamıştı.
Yalan söylememek için, Üstadına en küçük bir şey gelmemesi için, davasının yücelmesi için, özgürlüğünün hakkını vermesi için, ölümü tercih etmişti Binbaşı Asım Bey. Ona özgürlük şehidi de diyebiliriz. Ha istikamet şehidi ha özgürlük şehidi!
Zamanın sonuna doğru Kur’an davasının günümüzdeki açılımı olan Risale-i Nur’un çiçeği burnunda açtığı çığırın ilk günlerinde bu ilk şehit, belki de bundan sonraki davanın seyrini çok etkileyecekti. Bir ölmek bin dirilmek türünden bir ivme kazandıracaktı davaya. İslam’ın en büyük ilkesi olan yalan söylememek ve ahir zamanda en büyük dava adamına en küçük bir zarar gelmemesi için ölmek, elbette ölümlerin en şereflisiydi.
İstikamet ve doğruluğun yolunu açmak gerekirdi. Onu da Binbaşı Âsım Bey açmış oluyordu.
ÖZGÜRLÜK LEVHASI
Davaya zarar vermekle yalan söylemek arasında kalan bir dava adamının ölümü tercih etmesi, özgür davranışların en güzelidir.