Hangi cihetten ve hangi şeyden olursa olsun, yağmurun yağması mümkündür

Hangi cihetten ve hangi şeyden olursa olsun, yağmurun yağması mümkündür

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Mezkûr âyetin ihtivâ ettiği cümlelerin heyetlerindeki münasebetlere gelince:

﴾ اَوْ كَصَيِّبٍ 1 ﴿ 'deki اَوْ süflî ve gayr-ı süflî münafıkların iki kısma münkasım olduklarına işarettir. Ve her iki temsilin birbirine münasip olduğuna ve münafıkların haline uygun bulunduğuna remizdir. Ve aralarında müşabehetin bulunması, malûm ve müsellem olduğuna imadır. Ve keza, اَوْ kelimesi huruf-u atıftan terakkiyi ifade eden بَلْ kelimesinin mânâsını mutazammındır. Çünkü ikinci temsil, birinci temsilden daha şedittir.

كَصَيِّبٍ 'deki ك münafıkları yağmura teşbih etmek içindir. Halbuki birbirine müşabih değildir. Aralarında mutabakat yoktur. Öyleyse müşebbehün-bih olacak şey, mukadderdir. Zikredilmemesi, lâfzın îcaz ve ihtisarı içindir. Lâfzındaki îcaz da mânânın itnâbı, yani uzatılması içindir. Mânânın bu uzatılması da sâmiin vüs'at-i hayaline havale edilir ki, makama münasip cümleleri tayin etsin.

Meselâ, اَوْ كَالَّذِينَ سَافَرُوا فِى صَحْرَۤاءَ خَالِيَةٍ وَلَيْلَةٍ مُظْلِمَةٍ فَاَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ يُصِيبُ gibi, münafıklara müşebbehün-bih olmaya uygun ve uzun bir cümleyi takdir edebilir. Yani, "Münafıklar hâli bir sahrada, zulmetli bir gecede sefer ederlerken, yağmur musibetine tutulan yolcular gibidir."

İhtar: Herkesin bildiği مَطَرٌ 2 kelimesine, melûf olmayan صَيِّبٌ 3 kelimesinin tercihen zikredilmesi; o yağmurun katreleri güya birer musibet olup, onların ruh ve canlarına mermi gibi kasten atıldığına işarettir.

Sonra, yağmur, çıplak olan semâ cihetinden yağdığı herkesçe malûm olduğu halde ﴾ مِنَ السَّمَۤاءِ 4 ﴿ kaydıyla takyid edilmesi, ıtlak içindir. Yani, semâ kaydıyla yapılan tahsis, tamim içindir. Evet semânın kaydından anlaşılır ki, o yağmur bütün semânın ufkunu tutmuş, umumî bir şekilde yağıyor. Hiçbir yer o yağmurdan hâli kalmıyor. Evet مَا مِنْ دَۤابَّةٍ فِى اْلاَرْضِ وَلاَ طَۤائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ 5 cümlelerinde dahi دَۤابَّةٍ 6 'nin فِى اْلاَرْضِ 7 ile, طَۤائِرٍ 8 'in يَطِيرُ 9 ilâahir ile takyidleri, ıtlak ve tamim içindir.

Müfessir ünvanı taşıyan bazı adamlar, yağmur vesaire gibi yağan şeylerin semânın cirminden yağdığına zahip olmuşlar ve kocaman bir denizin de semâda bulunduğunu ilâve etmişler. Onları bu zehaba sevk eden, Kur'ân-ı Kerimin birkaç yerinde مِنَ السَّمَۤاءِ 10 kelimesinin bulunmasıdır. Halbuki, ashab-ı tahkik ve erbab-ı belağatçe en uygun mânâ مِنْ ile سَمَۤاءِ 11 arasında جِهَةِ 12 lafzının takdiriyle, yağmurların semâ cirminden değil, semâ cihetinden nâzil olduğuna hükmetmektir.

Mahaza, semâ kelimesinin yukarıda bulunan herşeye ıtlak edilebildiğine binaen, buluta da semâ denilebilir. Ve bulut da semâ kelimesinin şumulüne dahildir. Bu makamın tahkiki şöyle izah edilebilir:

Eğer kudret-i İlâhiyenin azametine bakılırsa, cihetler hep birdir. Hangi cihetten ve hangi şeyden olursa olsun, yağmurun yağması mümkündür. Eğer hikmet-i İlâhiyeye bakılırsa, yağmurun nüzulü, ancak küre-i havaiyede münteşir ve küre-i havaiyenin onda bir cüz'ünü teşkil eden buhar-ı mâinin tekâsüfünden husule geliyor. Zira, hikmet-i İlahiye, bütün eşyada en güzel bir nizam teşkil etmiştir. Bu nizam eşyadaki muvazene-i umumiyenin muhafazasına hizmet eder. Bu muvazenenin muhafazası da en yakın ve en kolay ve en kısa yolları tercih etmekle olur.

Dipnot-1: "Sağanak yağan yağmur gibi…" Bakara Sûresi, 2:19.
Dipnot-2: Yağmur.
Dipnot-3: Sağnak yağan yağmur.
Dipnot-4: Gökyüzünden.
Dipnot-5: "Yerde hareket eden hiçbir hayvan, havada kanat çırpan hiçbir kuş yoktur ki..." En'âm Sûresi, 6:38.
Dipnot-6: Yerde hareket eden küçük hayvan.
Dipnot-7: Yeryüzünde.
Dipnot-8: Bir kuş.
Dipnot-9: Uçuyor.
Dipnot-10: Gökyüzünden.
Dipnot-11: Gökyüzü.
Dipnot-12: Bir yön.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz