Cenâb-ı Hak, beşerin hilâfetindeki hikmetin sırrı için bu cümleyi söyledi

Cenâb-ı Hak, beşerin hilâfetindeki hikmetin sırrı için bu cümleyi söyledi

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Cümlelerin arasındaki irtibata geldik.

﴾ وَاِذْ ﴿ Bu kelime, وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ 1 cümlesine atıftır. Halbuki aralarında münasebet olmadığı gibi اِذْ diğer bir اِذْ 'i iktiza eder. Binaenaleyh, böyle bir takdire lüzum vardır:

اِنِّى جَاعِلٌ فِى اْلاَرْضِ خَلِيفَةً 2 ilâ âhir. Bu takdirde, ikinci اِذْ birincisine atıf olur ve her iki cümle arasında da münasebet bulunur.

﴾ اِنِّى جَاعِلٌ فِى اْلاَرْضِ خَلِيفَةً 3 ﴿ Cenâb-ı Hak, müşavere yolunu öğretmekle beşerin hilâfetindeki hikmetin sırrını melâikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi.

Sâmiin zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti:

1. Melâike ne dediler?

2. Taaccüple hikmeti sordular.

3. Cinlere halife olmakla beraber, beşerde kuvve-i gadabiye ve şeheviye dahi ilâveten halk edilmiştir. Bunlar, cinlerden daha ziyade fesat yapacaklardır.

İşte Kur'ân-ı Kerim ﴾ قَالُۤوا اَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَۤاءَ 4 ﴿ cümlesiyle o üç noktaya işaret etmiştir. Melâikenin sual-i taaccüp ve istifsarları bittikten sonra, sâmi, Cenâb-ı Haktan verilecek cevabı beklerken, Kur'ân-ı Kerim, ﴾ قَالَ اِنِّىۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ 5 ﴿ cümlesiyle cevap vermiştir.

Yani, "Eşya ve ahkâm, sizin malûmatınıza münhasır değildir. Adem-i ilminiz, onların vücuda gelmeyeceklerine sebep olamaz. Benim, beşerin hilkati hakkında bir hikmetim vardır; o hikmetin hâtırası için, fesatlarını nazara almam." ferman etmiştir.

Dipnot-1: "O her şeyi hakkıyla bilendir." Bakara Sûresi, 2:29.
Dipnot-2: Allah yarattığı her şeyi muntazam olarak yarattığı ve Rabbin onlara şöyle dediği zaman…
Dipnot-3: "Ben yerde bir halifeyi yaratacağım." Bakara Sûresi, 2:30.
Dipnot-4: "Melekler "Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?" dediler." Bakara Sûresi, 2:30.
Dipnot-5: Bakara Sûresi, 2:30.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz