Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
﴾ ثُمَّ اسْتَوٰى 1 ﴿ 'daki ثُمَّ 2 arzın hilkatiyle semavatın tesviyesi arasındaki Cenâb-ı Hakkın ef'al ve şuunatının silsilesine işarettir. Ve keza, beşere menfaat hususunda, semavatın tesviyesi arzın hilkatinden rütbece uzak olduğuna delâlet eder.
İcâz ve ihtisar için, اَرَادَ اَنْ يُسَوِّىَ 3 yerinde اِسْتَوٰى 4 denilmiştir. اِسْتَوٰى kelimesinin istimali, burada mecazdır. Yani, hedefe kastını hasredip sağa sola bakmayanlar gibi, semavatın tesviyesini irade etmiştir.
﴾ اِلَى السَّمَۤاءِ 5 ﴿ Bu semadan maksat, semavatın maddesi olan buhardır.
﴾ فَسَوّٰيهُنَّ 6 ﴿ 'deki ف tefrîi ifade ettiğine nazaran, tesviyenin istivâya bağlanması, فَيَكُونُ 7 'nün كُنْ 8 emrine veya kudretin taallûku iradenin taallûkuna veya kazânın kadere olan terettüplerine benziyor. Ve tâkibi ifade ettiğine göre, mukadder bazı fiilere imadır.
Takdir-i kelâm, نَوَّعَهَا وَنَظَّمَهَا وَدَبَّرَ اْلاَمْرَ بَيْنَهَا فَسَوّٰيهُنَّ ilâ âhir, 'den ibarettir.
Yani, "Nevilere ayırdı, tanzim etti, aralarında lâzım gelen emirleri, tedbirleri yaptı, sonra yedi tabakaya tesviye etti."
سَوّٰى Yani, "Muntazam, müstevi; envâı, eczaları mütesavi olarak yarattı."
هُنَّ Bu zamirin cem'i, semavat olacak maddenin nevilere münkasım olduğuna işarettir.
﴾ سَبْعَ 9 ﴿ tâbiri, semavat tabakalarının kesretine işarettir ve bu tabakaların teşekkülât-ı arziyenin edvar-ı seb'asıyla sıfât-ı seb'aya münasebettar olduğuna îmadır.
﴾ سَمٰوَاتٍ 10 ﴿ Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan derâri yıldızlara bahçe ve bostandır.
﴾ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ 11 ﴿ Bu و atıf içindir. Halbuki burada atfın tarafeyni arasında münasebet yoktur. Öyleyse, bu münasebeti bulmak için takdire ihtiyaç vardır. Şöyle ki: وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ 12 "Öyleyse, bu büyük ecramın Hâlıkı Odur." وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ "Öyle ise o ecramdaki san'atı tanzim, tahkim eden Odur."
İlsakı ifade eden بِكُلِّ 13 kelimesindeki ب ilmin, malûmdan infikâk ve infisalinin mümkün olmadığına işarettir.
كُلِّ 14 tâmimi ifade eden bir edattır. Burada ifade ettiği tâmimden hiçbir şeyin, hiçbir ferdin tahsisi ve daire-i şümulünden ihracı yoktur. Bu itibarla
مَا مِنْ عَامٍّ اِلاَّ وَقَدْ خُصَّ مِنْهُ الْبَعْضُ 15 olan kaide-i külliyeyi tahsis ediyor. Çünkü kendisi bu kaidenin şümulünden hariç kalmıştır.
شَىْءٍ 16 Bu kelime vacip, mümkin, mümtenie şâmildir.
عَلِيمٌ 17 Yani, zâtı ile ilim arasında zarurî, lüzumî sübut vardır.
Dipnot-1: Sonra belli bir nizam ve intizamla düzenledi.
Dipnot-2: Sonra.
Dipnot-3: Tesviyeyi (dengeli bir şekilde düzenlemeyi) irade etti.
Dipnot-4: Belli bir nizam ve intizamla düzenledi.
Dipnot-5: Gökyüzüne.
Dipnot-6: Onları belli bir nizam ve intizamla düzenledi.
Dipnot-7: Hemen oluverir.
Dipnot-8: Ol.
Dipnot-9: Yedi.
Dipnot-10: Gökler.
Dipnot-11: "O, her şeyi hakkıyla bilendir." Bakara Sûresi, 2:29.
Dipnot-12: Onun her şeye gücü yeter.
Dipnot-13: Her şeye.
Dipnot-14: Her şey.
Dipnot-15: Her umumî kâidenin bir istisnâsı vardır.
Dipnot-16: Bir şey.
Dipnot-17: İlmi, ezelî ve ebedî olan ve herşeyi en iyi bilen Allah.
Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz