Aşk ve Soru

Aşk ve Soru

Sadık Yalsızuçanlar', Mustafa Oral'ın Aşktan Öte Bir Yol isimli kitabı hakkında yazdı.

İbn Arabi hazretleri, aşk için, ‘parçanın bütüne olan iştiyakı’ der.
Bugün günlük sözlüğümüzden çekilmiş veya anlam kaymasına uğramış olan üç değerli kelime var(dı) : Muhabbet, aşk ve şevk.
Muhabbet, kuşun uçabildiğince uçmasıdır.
Aşk, kanadı kırılırcasına uçmasıdır.
Şevk ise, kuşun kanadı kırıldıktan sonra da uçmayı denemesidir.
Kanadı kırılan kuş bilir ki, ulaşmak kendinden değildir.
Buna şevk makamı denir.
Alimler, Efendimiz’in nübüvvetinin varisleridir. Arifler, irfanının, aşıklar ise muhabbetinin.
Muhabbet makamı, aşıklara özgüdür. Orada Niyazi-i Mısri, Seyyid Nesimi, Aziz Mahmud Hüdai, Fuzuli, Şeyh Galib gibi nice yıldız oturmaktadır.
Hölderlin, ‘insan yeryüzünde şairane mukimdir’ der.
Bu ikamet, yine gündelik lugatımızdan tümüyle çekilmiş ve köktenci biçimde anlam yitimine uğramış olan ‘makam’ kelimesiyle de kökteştir.
Makam, ikamet edilen, oturulan yerdir. Hakiki insan, yeryüzünde şairane oturur.
Bu, insanın, dünyaya gelirkenki doğasını koruması anlamına gelir.
Muhabbet, varlığın kaynağıdır. ‘Gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim…’ kutsi haberi bunu ima eder. Bilinmeyi sevmek demek, sevginin bilgi için biricik kaynak olması demektir.
Demek ki aşk bilginin kaynağıdır.
‘Muhabbetten hasıl oldu Muhammed/Muhammetsiz muhabbetten ne hasıl?’ denmiştir.
Zira kutsi haberlerden öğreniriz ki,  Allah’ın ilk yarattığı varlık, Efendimiz’in nurudur.
İbn Farıd bunu, ‘biz sarhoş iken henüz üzüm yaratılmamıştı’ dizesiyle taçlandırır.

Mustafa Oral, aşk’ın haber’in kaynağı olduğunu anlattığı Aşktan Öte Bir Yol (Çıra Yayınları) isimli kitabında, bizi bu ilahi gerçeğin çevresinde, yüreğinde, kıyısız bucaksız ikliminde dolaştırmaktadır.
Şiirsel dili, zengin çağrışımlarla örülü anlatımı, Risale eksenli okumaları, irfani edasıyla Oral, ‘sana ruhtan soruyorlar’ emrindeki ruh’u aşkla özdeşleştirir.
Allah, Adem’i yaratmış ve ona iştiyak duymuştur.
Sonra onun kaburga kemiğinden kadını yaratmış ve ikisi arasına iştiyak koymuştur.
İbn Arabi, Fütuhat’ta, Adem’in kaburgasındaki boşluğa da Yaratıcı’nın ‘arzu’yu yerleştirdiğini söyler. Böylece Allah ile kadın ve erkek arasında bir iştiyak rüzgarı esmeye başlamıştır. Ve bir üçlü doğmuştur. Oysa varlık çokluğu kaldırmaz. Vuslat dileği buradan doğar. Kadın erkeği yurdu gibi sever. Erkek kadını parçası gibi.
Allah ise, bütünün ‘parça’ya olan iştiyakı kabilinden…Aşk, varlığın özüdür.
Mustafa Oral’ın kelimeleri, bu ezeli temayı anlatmaya koyulacak kadar cesur ve bu cesareti kendinden görecek kadar alçakgönüllü.
Sakin, dingin fakat durmaksızın akan bir pınar suyu gibi berrak, varacağı yeri hesap etmeksizin çağıldıyor.
Aşk’ın ‘tüketildiği’, içeriksizleştirildiği, mutlak kayıtlarından koparıldığı bir zamandayız.
Enis Batur haklı, ‘aşk ya mutlak olmalı ya da olmasa daha iyi olur’ derken.
Belki de Oral, bu gerçeği başka bir yerden giderek, kendine özgü, kendi deneyimlerine has bir yoldan yürüyerek söylüyor.
O patikada yürürken yanına kimi zaman sevdiği, beslendiği, okuduğu kitapları, yazarları alıyor. Gönlündeki bahçede çiçeklenen ağaçların meyvelerini devşiriyor.
Bediüzzaman’ın çam, katran, karadut ağaçlarıyla bezeli Çamdağı’ndaki, Erek’teki inziva izlenimlerini taşıyor.
Zaten bu aşkla yüreği yanmaksızın söyler mi insan?
Dert ağlatır aşk söyletir çünkü :
Senden ayrılalı asırlar oldu sanki. Üzüntümden açıp bakamıyorum Emirdağ kitabına. İsmin geliyor aklıma. Her harf, her kelime, her isim binlerce Köroğlu olup, hayalimin  kıyılarına vuruyor. Yatağına teslim olan bir akarsuya dönüyorum. Dizlerim çözülüyor, eklemlerim eriyor, bir kandil gibi sönüyorum. Yığıldığım yatağımda kıvrım kıvrım depremler yaşıyorum. Ellerimi karanlıkta ikinci bir ele dokundurmanın hülyasıyla boşlukta gezdiriyorum. Parmaklarımla birlikte bütün damarlarım çam ağaçlarına dönüp, bedenimi sarıyor. Kanım donuyor, rengim sararıyor. Sapsarı bir yaprağa dönüyorum hayalinde teselli ararken. Bir sonbahar sarısı, üzerimde bir sabah alınganlığı. Mahzun ve kırılgan. Kimseyle konuşamıyorum. Fakat dudaklarım çiçekler misali birbirine çarpıp duruyor. Öyle titrek, öyle kendini salıvermeye hazır….’
Gerisini bu güzelim kitaptan okuyun derim.
Gönlüne sağlık Mustafa Oral.