Alper Görmüş, medya görmemiş

Alper Görmüş, medya görmemiş

Alper Görmüş: “Darbe günlüklerini medyaya da verdik, ama görmediler”

Risale Haber-Haber Merkezi

Gazeteci Yazar Alper Görmüş, Nokta dergisinde yayınlanan darbe günlüklerini, yayınlanmadan önce medyaya da gönderdiklerini ancak medyanın bu olayı görmezden geldiğini söyledi.

Alper Görmüş’ün “Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği” isimli iki ciltten oluşan kitapları Etkileşim Yayınları arasında çıktı. Görmüş, kitaplarının tanıtımı için düzenlenen basın toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Görmüş, Nokta dergisinde yayınlanan darbe günlüklerinin dergi piyasaya çıkmadan önce diğer medya organlarına da bizzat kendisi tarafından ulaştırıldığını ancak ertesi gün medyanın darbe günlüklerini görmemeyi tercih ettiklerini belirtti.

Basın toplantısında yaptığı açıklamada 2001'de Kürşat Bumin ve Ümit Kıvanç'la birlikte Bilgi Üniversitesi'nin desteklediği Medyakronik adlı medya eleştirisi sitesini hazırladıklarını ifade eden Görmüş, şunları söyledi:

“Günlerden bir gündü, ziyaretimize gelen, aynı zamanda yazarımız olan Umur Talu'yla sohbet ediyorduk... Ben iyimserlikle, basının darbeleri desteklediği döneminin bittiğini, bundan sonra Türkiye'nin böyle şeyler göreceğini sanmadığımı söyledim. Umur, ‘O kadar emin olma’ demişti bana, ‘işaret fişeği atıldığında, altında toplanan çok sayıda gazeteci olacaktır yine...’ Gerçekçilik bazen ‘kötümserlik’ olarak algılanır, moral bozar ve o temelde konuşanlar insanı sinirlendirir ya, ben de o gün Umur'a sinirlenmiştim.”

Umur Talu ile aralarında geçen bu konuşmadan altı yıl kadar sonra, 28-29 Mart 2007'de yaşadığı bir tecrübenin Umur Talu’nun ne kadar haklı olduğunu gösterdiğini ifade eden Görmüş, yaşananları şöyle anlattı: “28 Mart 2007 Çarşamba günü dergiye büyük bir heyecanla gittim. Çünkü üç haftadır eve kapanıp bizzat hazırladığım kapak haberini nihayet basılı olarak görebilecektim. Nokta'nın, ertesi gün piyasaya verilecek olan sayısı öğle saatlerine doğru elimdeydi nihayet... İki asker postalının süslediği kapaktaki spot şöyleydi: ‘Hayret verici ayrıntılarıyla SARIKIZ VE AYIŞIĞI / 2004'te iki darbe atlatmışız!’ Derginin yaklaşık 50 sayfasını kaplayan haber, 2003-2005 tarihleri arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış olan Özden Örnek'in tuttuğu günlüklere dayandırılıyordu. Haberimizden o kadar emindik ki, muhtemel bir davada sığınılabilecek, gazetecilerin klasik kaçış kelimesi olan ‘iddia’yı kullanmayı dahi zül addedip, doğrudan doğruya ‘Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın günlükleri’ demeyi tercih etmiştik. Basılı dergiye şöyle bir göz attıktan sonra, haberi hazırlarken kafama koyduğum şeyi kuvveden fiile geçirmek üzere harekete geçtim... Evde haber üzerinde çalışırken, böyle bir haberin Türkiye medyasının tamamının ortak haberi olarak yayımlanmasının sembolik önemi üzerinde düşünmüş, bu düşünce beni büyük bir heyecana sevk etmişti. 28 Mart öğleden sonra bizzat, bütün gazetelerin ulaşabildiğim en yetkili kişilerini aradım... Yayın yönetmenleri ya da yazı işleri müdürleriyle görüştüm. Kendilerine, bir gün sonra Nokta'da yayımlanacak haberi anlattım ve onları, bunu bütün basının birlikte yayımlamasının yaratacağı etki üzerinde düşünmeye davet ettim. Ayrıca, kendilerini basılı sayfalardan haberi bir daha yazmaktan kurtarmak üzere, dergiyle birlikte, tek tek bütün yazıişlerine ertesi gün çıkacak metnin aynısının word dokümanını gönderdim.”

Görmüş’ün gördüğünü medya görmemiş

Kendisiyle konuşan herkesin haberden duydukları büyük heyecanı tek tek dinlediğini kaydeden Görmüş, bunların kendisinde ertesi gün yani perşembe sabahı, haberin çoğu gazetede manşetten yayımlanacağı gibi bir beklenti oluşturduğunu ifade etti.
Ertesi gün gazetelere baktığında yaşadığı şeyin derin bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyen Görmüş, o günkü duygularını şöyle anlattı: “Haberi sadece birkaç gazete, küçük hacimlerle görmüştü. Bu yetmemiş, hemen ardından haberi hükümsüzleştirmek üzere faaliyete geçilmişti. Derginin yayınından daha bir gün sonra en büyük gazetenin yayın yönetmeni Günlükler'i ‘özel imalat’ diye nitelemiş, bir başka yayın yönetmeni de ‘Bu sahte günlüklerin neden şimdi piyasaya sürüldüğü’nün peşine düşmüştü. Üstelik bu ikincisi ‘radikal bir demokrasi’nin peşinde olduğunu iddia ediyordu. Bu gazetenin kurucu yayın yönetmeni ise artık en büyük gazetenin yazarlarından biri olarak ‘Günlükler'de benim adım yanlış yazılmış, demek ki bunlar sahte’ diye hüküm vermişti.”

O günden beri, bu acı tecrübenin dersleriyle düşünüp davrandığını belirten Görmüş “O günlerden beri, büyük medyanın, sık sık darbeciliğe varan, toplum üzerindeki devlet vesayeti uygulamalarından vazgeçmiş gibi görünmesini eski iyimserliğimle karşılayamıyorum. Bu türden görüntülerin ve insanı kolayca iyimserliğe itebilecek ‘dil’in altında açıkça çapanoğlu arıyor, çok daha şüpheci davranıyorum.” dedi.

Medyanın “ama”sı samimi değil

Etkileşim Yayınları yetkililerinin Ergenekon soruşturması, darbe girişimleri ve çeşitli eylem planlarına ilişkin yazılarını kitaplaştırmak istediklerini söylediklerinde ilk iş olarak bu yazılara topluca bir göz attığını ifade eden Görmüş, “İlk izlenimim, bunların kötümserliğe varacak kadar gerçekçi, şüpheci ve kurcalayıcı oldukları yönündeydi. Medyanın bu kesimi, kendilerinin de ‘demokrasi karşıtı’ girişimlere karşı olduklarını söyledikten sonra cümlelerini her zaman bir ‘ama’ vurgusuyla devam ettiriyorlardı. Eskiden olsa, ‘ama’nın samimiyetine inanabilirdim, fakat 2007'deki tecrübem beni bundan alıkoyuyordu. Belli ki işaret fişeği bir kez daha atılmıştı ve gerçekçi bir değerlendirme ancak bu gerçek dikkate alınarak yapılabilirdi. ‘Büyük Medyada Ergenekon Haberciliği’ adlı kitabımda yer alan yazılar, esasen bu medyanın ‘ama’sının samimi olmadığını göstermek amacını taşıyor.” şeklinde konuştu.

Kitabının ikinci cildindeki yazılarda bu iddiayı temellendirme çabasını sürdürse de, çabasının bir bölümünü soruşturma ve davaların aksayan yanlarını eleştiriye ayırdığını kaydeden Görmüş, sözlerini şöyle tamamladı: “Soruşturma ve davalar, devletin içinde, bunları kapatmaya çalışan bir kesimle daha derinlere ulaşmaya çalışan bir başka kesimin mücadele içinde olduğunu gösteriyor. En son, Hrant Dink’i 2004’te tehdit eden iki MİT mensubu için nihayet soruşturma izninin çıkması, bu mücadeleyi kristalize eden bir gelişme oldu. Aynı süreci, Zirve katliamı davasında da izledik. Türkiye’nin son 7-8 yılındaki darbe girişimleri ve eylem planları bir şekilde birbirleriyle bağlantılıysa, ki öyle görünüyor, önümüzdeki dönemin, bu bağlantıların ortaya çıkacağı bir dönem olacağını söyleyebiliriz.
Bu dönemde medyayı en çok bu bağlantılara karşı alacağı tavır çerçevesinde izlemek gerekiyor.”