Akıl-IV

Derûnî sırlarını tam anlayamamış, teşekkülünü tamamlayamamış, yani acz ve fakrının, kusur ve naksının farkına varamamış, mahdut ve sınırlı mahiyetine vâkıf olamamış, alem-i gayb ve şehadetten haber veren Kur’an ile sabit bir irtibat kuramamış bir akıl; kendine yabancı, lâhuti âlemlere kapalı, dünyaya sevdalı, cismani ve şehvani lezzetlere iştihalı bir vaziyette yaşamaktadır.

Evet derûnî yönlerinden, yani manevi mahiyet ve mesuliyetlerinden habersiz bir akıl; kendi gerçeklerine yabancı kaldığı gibi, her şeye yabancılaşmakta, kalbi ve ruhi huzurdan mahrum, en kıymettar sermayesi ömrünü basit hazları tatmin için harcamaktadır. Kalbi ve ruhi hayata ilk adım, aklın kendi mahiyetini tanıması, derûnî cihetlerinin farkına varması ile başlamaktadır.

Kendini tanıma ihtiyacı duymayan, acz ve fakrının, kusur ve naksının farkına varamayan, yani kendi mahiyetinden müstağni kalan bir akıl; ne kadar çok malumata ererse ersin, ne öğrenirse öğrensin “kitap yüklü merkep” misali, gurura kapılmakta, enaniyetini arttıran bu bilgiler ile kendini imara muvaffak olamamakta, mensubu olduğu medeniyetin imarı ve inşası adına ciddi faaliyetlerde bulunamamaktadır.

İçine doğru seyahati gerçekleştiremeyen, derûnî zenginliklerini keşfedemeyen, teşekkülünü itmam edemeyen bir akıl; hayata dair içtimai ve siyasi mes’elere ihatalı bakmakta zorlanmakta, dolayısıyla hatalı hükümlere varmakta, sınırlı ve sıkıntılı bir hareket alanı içinde dönüp durmaktadır.

Teşekkülünü yani iç bütünlüğünü tamamlayamayan, âlemde temaşa edilen kusursuz nizam ile tefekküri bir münasebet kuramayan akıl; hatalı fikirleri ile intizamsız fiillerini nizam altına alamamakta, harici dünya ile münasebetleri ekseriyetle kusurlu olmaktadır.

Yani, derûnî gerçeklerini keşfedemeyen, teşekkül silsilesini kemale erdiremeyen bir akıl; tefrik, temyiz ve teşhis gibi özellikleri inkişaf etmediğinden, fikir dünyasında keşmekeşlik yaşamakta, içtimai ve ahlaki sıkıntılara şifa olacak, hayatı kuşatacak müşahhas teşebbüslere de lakayt kalmaktadır.

Evet evet! Enfüsi seyahatini tamamlayamayan, yani kendi mana ve müktesebatına vâkıf olamayan, âlemdeki nizamı hayata taşıma mesuliyetinin farkına varamayan bir akıl; Mehdiyetin ‘İman-Hayat-Şeriat’ vazife külliyetinin birbiri ile irtibatını kuramamakta, hatalı kabul ve kanaatlerin dışına çıkamamakta, iman hakikatlerinin hayat safhası ile ilgili mahdut ve klişe işler haricindeki vazifeler ihmale uğramaktadır.

Maddi işleri en ince detayına kadar araştıran, afaki lüzumsuz pek çok dünyevi mes’eleye lakayt kalmayan akıl; iman-ı tahkiki ve marifet-i ilahiye noktasında sathi kalmaktan rahatsız olmamakta, mevcuda iktifa ile kendini yeni bilgilerin girişine kapatmaktadır. Kendi hususi dünyasını yeni bilgilerin girişine kapayan, imanın beşeri ve içtimai hayatı ilgilendiren unsurları ile alakasını koparan bir akıl; marifet ve hakikat adına hayat dairesine ait vazifelere müstağni bir vaziyet ile ömrünü tamamlamaktadır.

Kendi teşekküllünü başlatamayan, derûni sırları ile beşeri sınırlarının farkına varamayan bir akıl; cemiyetin yahut üyesi olduğu cemaatin hatalı tarz ve telakkilerini, yani şer’i hükümlerden kaynaklanmayan, ilmi ve mantıki bürhanlara dayanmayan, zanni ve hususi kanaatleri taklit etmekle kalmayıp tamime çalışmakta, mevcut kanaat ve hatalı kabulleri yayma hissiyatı taşımaktadır.

İmanda tahkike ulaşma adına sağlam dayanaklar bulmak, cemiyetin yahut içinde bulunduğu cemaatin tarz ve telakkilerini mihenge vurmak, muhakemesiz fikirler ile taklidi kabullerden uzak durmak, ‘hayat dairesi’ hesabına geçecek faaliyetlere destek olmak, teşekküllerini ikmal eden, özgün ve derin düşünen, değer üreten akılların ortak özellikleri olarak sıralanmaktadır.

Kendi iç teşekkül silsilesini başlatamayan, has bir düşünce motifine yani tefekkür sistematiğine ulaşamayan, ilahi vahyin tefsirleri ve tatbik usulleri olan sünnet-i resule ve hadis-i şeriflere müstağni kalan, semere-yi vahiy olan ilhami eserler ile kavi bir münasebet kuramayan bir akıl; nefsin arzularına takılmakta, içinde yaşadıkları cemiyette hikmetin ve hakikatin neşrine medar faaliyetleri deruhte etmekte zorlanmaktadır.

Elhasıl; marifet-i ilahiyede mesafe almak, ilahi rızaya ulaşmak için verilen şu hayatın nasıl yaşandığı ile nasıl yaşanması gerektiği noktasında müşahhas misallere ulaşan bir akıl; şer’i bir dayanağı bulunmayan, ilmi bir bürhana dayanmayan, örf ve adetler ile şahsi kanaatlerin sınırlarından kurtulmakta, bu sınırları teşekkülü ve tekemmülü kısıtlayan unsurlar olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla teşekkülü ve tekemmülü kayıtlayan bu unsurlardan kurtulmaya çalışmaktadır.

Derûni gerçeklerini tanımayan, teşekküllerini ve iç bütünlüklerini tamamlayamayan, kadim kaynaklarımıza dayanmayan akıllar; hayata ve pek çok kudsi hakikate kapalı olarak yaşamakta, haz merkezli bir hayat sebebiyle içlerindeki boşluğu dolduramamakta, insanlığa yakışmayan bir vaziyet içinde ömür sermayelerini cismani zevkleri tatmin için harcamaktadır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum